Günümüzün toplumsal dinamiklerinde, bir arkadaş grubunda “aşağılık” hissetmek, gençler ve yetişkinler tarafından sıklıkla karşılaşılan bir sorun haline geldi. Bu duygu, bireylerin öz saygısını yok ederken, sosyal ilişkilerinde derin yaralar açabilir. Birçok insan bu duyguyla mücadele eder ve toplumdan kopma pahasına bile olsa duygularını gizlemeyi tercih eder. Aslında, bu tür duyguların altında yatan nedenler ve başa çıkma stratejileri anlaşıldığında, kişinin yaşam kalitesi üzerinde olumlu bir etki yaratmak mümkündür. Bir psikolog olarak, bu makalede bu önemli konuyu vurguluyor ve bununla nasıl başa çıkılacağına dair ipuçları sunuyorum.
Arkadaşların Yanında Kendini Çekingen Hissetmek
Birçok insan için, empatinin dondurucu etkisi, grup dinamiklerinin karmaşıklığına bir tepkidir. Bir arkadaş grubunda “eksik” veya “yetersiz” hissetmenin arkasındaki nedenler genellikle karmaşıktır. Geçmiş deneyimler, kişisel algılar ve sosyal becerilerdeki eksiklikler, bu duygunun oluşumunda büyük rol oynayabilir. Başka bir deyişle, kişinin iç sesi tarafından oluşturulan “Ben yeterince iyi değilim” cümlesi zamanla içselleştirilmiş bir gerçeklik haline gelir.
Arkadaşlar arasında aşağılık hissetmek, soluk yüzlerle etrafta gülümsemeye çalışmak gibidir. Ancak toplumun bu kasvetli yönüyle başa çıkmanın bir yolu vardır: öz farkındalık. Öncelikle kendinize karşı dürüst olmak ve bu duyguların kaynağını keşfetmeye çalışmak önemlidir. Bu duyguyu tetikleyen belirli olaylar veya kişiler var mıdır? Belirli bir zorluk veya kaygıdan mı kaynaklanmaktadır? Kendimize sorduğumuz bu sorular içsel yolculuğumuzun temel taşı olabilir.
Sosyal Kaygı
Sosyal kaygılar, bireylerin arkadaş canlısı bir ortamda özgüvenle dolu olmasını engelleyen önemli faktörler arasındadır. “Ne düşünecekler?” sorusunun sürekli korkusu, bir kişinin kendini ifade etmesini ve duygularını paylaşmasını engelleyebilir. Bu noktada, empati geliştirmenin ve başkalarının da benzer duygular yaşayabileceğini anlamanın gücünü hatırlamak önemlidir. Empati, yalnızca başkalarına değil, kendimize de gösterebileceğimiz bir armağandır.
Argo bir dille ifade etmek gerekirse, “Bunu nasıl söyleyeceğini bilen, bunun için endişelenmez” zihniyetiyle hareket edenler için iyi bir tavsiyedir: Duygularınızı paylaşın. İç dünyanızı güvendiğiniz bir arkadaşa veya bir uzmana açmak, bu duygularla başa çıkmanın en etkili yollarından biridir. Aksi takdirde, bu bastırılmış duygular kilit altında bir saatli bombaya dönüşebilir. Kişi duygularının esiri olmaktan vazgeçmeli ve duyguların dümenini ele alarak rotayı belirlemelidir.
Kişisel gelişim alanında, kendine değer vermeyi öğrenmenin yollarını bulmak da önemli bir adımdır. Bunun için günlük tutmak, belirli bir süre için bir kontrol listesi yapmak veya kendini sanatsal bir çabayla ifade etmek gibi çeşitli teknikler geliştirilebilir. Bu yollarla kendine dönmek, aşağılık duygusunun yükünü hafifletmeye yardımcı olabilir. Küçük ama kararlı adımlar atarak öz şefkatimizi artırmak bizi bu macerada bir adım öne taşır.
Mizahla ifade etmek gerekirse, bir arkadaş grubunda sürekli “eksi” hissetmek, topu kaçırmanın verdiği çekingenlik gibi sürekli geride kalmaktan farklı değildir. Ancak unutulmamalıdır ki gerçek dostluk, bireyin olduğu gibi kabul edildiği, saygı ve sevgi dolu bir alandır. Bu nedenle bireyin kendine ve duygularına olan saygısını artırmak, sosyal çevresinde daha sağlıklı ilişkiler kurmasının anahtarıdır.
Bu duygularla başa çıkmaya çalışırken, bu duyguların geçici olduğunu kabul etmek ve kişinin sinirli duygularını kabul etmek önemlidir. Her sağanaktan sonra bir gökkuşağının kaçınılmaz olduğu unutulmamalıdır. Sürekli olarak ‘daha az’ ve ‘ötekileştirilmiş’ hissediyorsanız, bu durumu değiştirmenin zamanının geldiğinin farkında olun.
Sonuç
Sonuç olarak, arkadaşlarınızın yanında aşağılık hissetmek, büyüyen içsel zorlukların bir tezahürü olabilir, ancak bu durumdan çıkış yolları vardır. İçsel dinginliğin ve öz saygının ulaşılabilir olduğunu bilmek, ilk adımı atmak için yeterli bir motivasyondur. İnsanlar sosyal varlıklarıyla güçlenirler; bu nedenle, hayatın bize sunduğu bol fırsatları kaçırmamak için kendimize ve ilişkilerimize yatırım yapmalıyız. Kendine güvenen bireyler yalnızca kendi hayatlarını değil, aynı zamanda etraflarındaki dünyayı da daha parlak hale getirebilirler.